Saturday, December 5, 2009

Biraz Kül Biraz Duman Önsöz

Çocukluğumda hiç de hoşlanmadım Türk Sanat Müziği 'nden. Şimdilerde de tutkunu olduğum söylenemez. Münir Nurettin Selçuk ise başka bir yerde duruyor benim için.

Lisedeydim. Belki Lise 2. Dar koridorun iki yanına özenle yerleştirilmiş sıra sıra masaların başında kermes keklerini hüpletirken ayıp olmasın diye aldığım 2 kasetten biri idi Münir Nurettin Selçuk 'unki.

Ve dinledim.. Dostoyevski romanları gibiydi besteleri. Genel olarak şarkılarda besteler genellikle bir armoniden öteye geçmiyordu, evet hemen hepsi güzeldi ancak sanki tamamlayıcı öğelerdi. Oysa Münir Nurettin bestelerinde müzik sözlere sadece bir fon oluşturmakla yetinmiyor ayrıca anlamlarını da olağanca gücü ile betimliyordu. Sözleri atsak ve sadece müziği dinleseydik sözlerin ruhunu duyumsayabilirdik. Tıpkı Vivaldi 'nin mevsimleri ya da Beethoven 'ın Moonlight sonatı gibi.

İşte Münir Nurettin işini genel vasatın çok üstünde başaran her insan gibi kalbimdeki yerini bulmuş oldu. Hemen tüm cdlerini alıp dinledim.

Şarkılardan biri sözleri Ümit Yaşar Oğuzcan 'a ait olan "Biraz Kül Biraz Duman" idi. Bu şarkı da hemen tüm M.N.S besteleri gibi güftenin ruhunu olağanca etkisiyle duyuruyordu.

Geçen gün zap yaparken Atv 'de Kenan Işık 'ın sunduğu bir program -- adını bilmiyorum ilk defa izledim-- dikkatimi çekti. Ünlü T.S.M solisti Umut Akyürek ve Mehmet Barlas bu şarkı üzerine konuşuyorlardı. Umut 'un bu şarkının M.N.S bestesini ilk defa duymasına çok şaşırayım derken (ki o Umut Akyürek bestesi M.N.S ye ait Endülüste Raksı harikulade seslendirir..) Mehmet Barlas 'ın da aynı şarkının Avni Anıl 'a ait bestesinin daha çok tutması nedeni ile Avni Anıl bestesinin daha gözde/iyi oluşunu söylemesi başımı döndürdü.

Ben müzikten anlamam. Biraz Kül Biraz Duman 'ın Avni Anıl ve Münir Nurettin Selçuk bestelerine dair söyleyeceğim herşey külliyen falsolu olabilir. Ancak iyi bir gözlemci ve sıkı bir düşünür olarak yine sezgilerime güveneceğim...

Saturday, November 21, 2009

Dünyayı Beden Ne Kadar Etkiliyor? (Önsöz)

Blogu açmama neden olan düşüncelerimden birinin 'kağıda' dökülmüş şekli bu soru olduğuna göre bu sorunun özeti: Merhaba.

Genel olarak felsefenin de bir sistematik düşünce ürünü olduğunu ifade edersek daha baştan biri beni durdursun. Ancak neredeyse çocukluğundan beri yaşadığı çevreyi, gökyüzünü ve insan ilişkilerini çocuk merakıyla gözleyen biri elbette çocukluğa ve felsefeye(ve matematiğe) içkin "Bu ne? Bu ne? Şu ne?"lerden geçebilir miydi?

Ayrıca sistematiklik bilincini gözünden düşürmedikçe kişiselden 'dünya'ya bakan biri hiç şüphesiz felsefi sezgi melekleri ile birlikte hiç de yabana atılamayacak hayat dersleri, düşünce bahçeleri görecektir.

Çünkü felsefe gerçekten de çizgifilmlerde yine sezgisel olarak imgelendiği şekilde ak pamuk sakallı bir dededir ve her böyle dede gibi biraz çocuktur ve yine her böyle dede gibi gizliden gizliye biz çocuklara çaktırmaksızın istediğimiz veya işimize yarayacak şeyleri bulmamızda yardımcı olur. Çaktırmaz çünkü bilir ki biz direkt bulmak istemeyiz. Esasen biz çocukları mutlu kılan şey bir arayış peşine düştüğümüzde o arayış yolunda başımızdan geçen maceralardır.

Sıkıldın mı?

Flaş Haberlere alıştık tabii :)

Bomba haber şu: Felsefe yapmayacağız. Amacımız felsefe değil. Sadece hayatı ele alacağız. Felsefe bu işin içinde değil, felsefe beynimizin içindeki gül olacak. Dileyen gül yerine karanfil koysun..